RTÜK, TBMM TV’ye ceza keser mi?
12 Eylül cuntası bile seçime girme hakkı edinen parti önderlerinin TRT’de propaganda yapmasına imkan tanıdı.
Ne asker postallarının demokrasiyi çiğnediği 1980’li yıllarda…
Ne de polis coplarının toplumun üzerine inip kalktığı 90’larda ana muhalefet önderinin açıklamalarını yayınlamak kabahat sayıldı.
Bu kadarı birinci kere oluyor.
Radyo ve Televizyon Üst Heyeti (RTÜK) CHP önderi Kemal Kılıçdaroğlu‘nun Tipken Vakfı ile ilgili görüntüsünü yayınladıkları için Halk TV, Tele 1, KRT ve Flash TV’ye para cezası kesti. Türkiye Personel Partisi başkanı Erkan Baş‘ın kelamlarından dolayı Halk TV’yi ayrıyeten cezalandırdı.
RTÜK, ceza verirken, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun’da yer alan şu maddeyi destek gösteriyor:
“Soruşturulması mümkün olan haberler soruşturulmaksızın yahut doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz.”
Bu münasebetin göstermelik olduğunu…
Somut bir yayın için uygulansa iktidar medyasının bir saat açık kalamayacağını en güzel RTÜK biliyor.
İki vakıf, tek dilekçe
Cezanın Beştepe’den talimatla verildiğini anlamak için şikayetçilere bakmak yetiyor.
Kılıçdaroğlu, 24 Mayıs’ta görüntü çekti.
TÜRGEV ve Ensar, iki gün sonra RTÜK’e dilekçe verdi.
Giriş paragraflarını, vakıfların isimlerini, kuruluş bilgilerini, altındaki avukat isimlerini ve imzalarını saymazsak, iki dilekçe birbirinin birebiri. Tıpkı el tarafından yazılan dilekçelerin altında iki farklı avukatın imzası var.
AK Parti ve Erdoğan Ailesi tarafından yönetilen bu kuruluşlar, siyasal İslamcı gençlik yetiştirmek için kamu kaynaklarından finanse ediliyor. Kamu kurumları ve belediyeler TÜRGEV ve Ensar’a (Hatta TÜGVA’ya) bağış, yardım, bina ve yer tahsisi için seferber ediliyor.
Özü itibariyle bu kuruluşlar kamu faydasına değil…
Erdoğan Ailesi faydasına çalışıyor.
ABD’ye şeffaf, Türkiye’ye değil
RTÜK’e verilen dilekçede TÜRGEV ve Ensar’ın “ABD’ye okumak üzere gelen Türk gençlerine barınma ve burs imkanları sunmak gayesi ile” Türken’i kurdukları vurgulanarak, şöyle deniyor:
“Amerikan makamları geçtiğimiz yıl, ABD’de mukim Türk vatandaşlarınca yönetilen Tipken Vakfı’nı FARA olarak bilinen yasal çerçeve içerisine almak istemiş, yasal prosedürlerin tamamlanmasının akabinde geçtiğimiz günlerde kayıt sürecini tamamlamışlardır. Bu kayıt süreci ABD maddelerine bağlı çalışan vakfın kontrole açık ve şeffaf yapısının doğal sonucudur ve dileyen herkesin ulaşabileceği dökümanlar Amerikan Adalet Bakanlığı sitesine yüklenmiştir.”
Adım adım gidelim.
Tipken 2014 yılında ABD’de kurulurken, müracaatta TÜRGEV ismine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan‘ın ismi vardı. Bugünlerde Türken’in idaresinde Erdoğan’ın kızı ve eski Maliye Bakanı Berat Albayrak‘ın eşi Esra Albayrak yer alıyor.
Albayrak Ailesi ABD’de değil, Türkiye’de yaşıyor.
Şu halde neden dilekçede Türken’in “ABD’de mukim Türk vatandaşları tarafından” yönetildiği yazılıyor?
Erdoğan Ailesi’nin Türken’deki denetimini gizlemek için mi?
ABD Adalet Bakanlığı’ndaki kayıtlara nazaran 2014’ten 2020’ye kadar TÜRGEV’den 13, Ensar’dan 14 kalem olmak üzere 67 milyon dolar (Yaklaşık 1 milyar TL) Türken’e havale edildi. Lakin 2020’den beri ne kadar gönderildiği beyan edilmedi. Bu bilgilere ABD Adalet Bakanlığı sitesinden ulaşılabilirken, Türkiye’de neden öğrenemiyoruz?
TÜRGEV ve Ensar, ABD’ye ne kadar para gönderdiklerini neden bugüne kadar Türk kamuoyuna açıklamadı?
Samimiyseniz son iki yılda kaç milyon dolar gönderildiğini de ilan edin.
Bu parayı kimlerden topladığınızı…
Bağışçılar ortasında kamudan ve belediyelerden ihale alan yandaş iş adamlarının olup olmadığını bildirin.
‘Başkent Gaz’ ihalesini alan işadamı Mehmet Torun‘un 2017 yılında 7.925.000 milyon doları Türken’e yolladığını, bu parayı vergiden düşmek için Kızılay’ın aracı kuruluş olarak kullanıldığını, karşılığında kuruma 75 bin dolar ‘bahşiş atıldığını’ biliyoruz.
Torun üzere kaç iş adamı TÜRGEV, Ensar ve Türken’e bağış ismi altında servet ödedi?
Tipken, ABD’de şeffaf ve hesap verebilir iken…
TÜRGEV ve Ensar’ın kayıtlarına Türkiye’de neden erişilmez?
Türkiye’den ABD’ye aktarılan kaynağı Amerikalılardan mı öğreneceğiz?
Çiftlikte Kuran kursu mu açılacak?
Dilekçede, Türk öğrencilere dayanak için New York’ta bir yurt binası inşa etmeye karar verildiği belirtiliyor. Bu bina New York’un en kıymetli semti olan Manhattan’da bulunuyor. 21 katlı binanın inşaatı yedi yıldır devam ediyor. Central Park, Rockefeller Center ve Empire State Building’in yer aldığı Manhattan’da, bir gökdelen biçiminde yurt açma fikri hiç mantıklı değil. Sanki ticari faaliyetler de yapılacak mı?
Türken’in Muhammed Ali’nin çiftliğini satın aldığı da biliniyor.
Gökdelene öğrenci yurdu…
Muhammed Ali’nin çiftliğine Kuran kursu yakışır!
Tipken iktidar medyasının PKK ve FETÖ ile bağlantılı diye suçladığı Hillary Clinton ve Gregory Meeks üzere siyasetçilerin seçim kampanyalarına da bağış yaptı.
Türkiye’de bir vakıf kapandığında malvarlığı Hazine’ye aktarılıyor.
Pekala, Tipken kapanırsa kime kalacak?
Bir dilekçeyle ceza!
Dilekçede, “ABD maddelerine nazaran kurulan, kontrole açık, şeffaf ve dileyen herkesin Amerikan Adalet Bakanlığı sitesindeki evraklar üzerinden Ensar, TÜRGEV ve Tipken Vakfı aleyhine temelsiz, palavra, iftira ve karalama kampanyası başlatılmıştır” deniliyor.
Kılıçdaroğlu ile Halk TV, Tele 1, KRT ve Flash TV suçlanıyor.
TİP önderi Baş “asılsız, gerçeğe muhalif ve hakarete varan tabirlerde bulunmuştur” diye şikayet ediliyor.
Nedir temelsiz ve palavra olan?
Türkiye’den ABD’ye 67 milyon dolar aktarıldığı mı?
Bu gönderilerin Türk kamuoyundan saklandığı ve sekiz yıl sonra ABD makamlarına bildirildiği mi?
RTÜK, Erzurum Hacı Bahattin Evgi Kuran Kursu’nda iki çocuğun tecavüze, beşinin istismara uğramasına ait yayınlardan dolayı nasıl Diyanet İşleri Başkanlığı’nın şikayeti üzerine Halk TV, Tele 1 ve KRT’ye para cezası verdiyse artık TÜRGEV ve Ensar’ın tıpkı kalemden çıkmış dilekçeleriyle karar kesiyor.
TBMM’de konuşsaydı…
Kılıçdaroğlu, Twitter hesabında görüntü yayınlamasaydı da, açıklamayı TBMM Genel Heyeti’nde ya da küme toplantısında yapsaydı ne olacaktı?
RTÜK, Meclis TV’ye ceza mı kesecekti?
CHP önderi mitingde konuşsa…
Ya da basın açıklaması gerçekleştirseydi nasıl bir karar alınacaktı?
Yayınlayan her TV kanalının ekranı mı karartılacaktı?
Galiba murad edilen de budur.
AK Parti 2023’teki genel seçimlere bir yıl kala memleketi, kendisi açısından dikensiz gül bahçesine çevirmeyi umuyor. Erdoğan’ın; partizanlarıyla, yandaş vakıflar ve dernekleriyle, biat etmiş tarikat ve cemaatlerle, SADAT üzere örgütlerle ayakta tuttuğu bu saltanat ebediyen sürsün diye muhalif ekranları siyaha düşürerek, Türkiye’nin geleceğini karartmak istiyorlar.
